Tuğbam » Şiir » Çanakkale şiirleri

Çanakkale şiirleri


Bu yazı

tarihinde

tarafından yazılmıştır.

Son güncelleme tarihi:

En Güzel Çanakkale şiirleri Sayfası – Sizlere yeni ve değişik Kısa Çanakkale şiirleri hazırlamaya çalıştık.. Sizinde burada olmayan farklı Çanakkale şiirleri varsa aşağıdaki yorum bölümünden gönderebilirsiniz.. Buyrun Çanakkale şiirleri;

Çanakkale

Biz Türk Milletiyiz! ! ! ! !
Hepimiz birer Mehmetiz! ! ! ! ! ! !
Kanımızın son damlasına kadar;
Vatan, Bayrak, İstiklal uğruna…….
GEREKİRSE! ! ! GEREKİRSE! ! ! ! ! ! ! !
ÖLÜME BİLE GİDERİZ.

Bir tarih destanıdır ÇANAKKALE! ! ! !
Tarihe kazıya, kazıya yazdık.
Uzanmasın kirli eller üzerimize! ! ! ! ! ! !
Vatan, Bayrak, İstiklal uğruna! ! ! !
Bir değil bin ÇANAKKALE’LER Yazdırırız;
Tarihte yer yüzüne! ! ! ! ! !

Biz Vatan, Bayrak, İstiklal uğruna varız! ! ! ! ! ! ! ! ! ! !
Tüm insanlara kanımızın verdiği asaletle! ! ! ! !
Kucak açar, sevgiyle bakarız;
Ama değmesin, gelmesin; namert eller üstümüze! ! ! ! !
NİCE ÇANAKKALE’LER yaratır! ! ! ! !
Bozguna uğratırız; DÜŞMANI YERYÜZÜNDE! ! ! ! ! ! !

(Ank.09/11/1993)

Tüm Şehitlerimizin Ruhları Şad; Yattıkları Yerler, Cennet Mekanları Olsun..

Şair Ahmet Tekin

——

Çanakkale

Övün ey çanakkale, cihan durdukça övün!
Ömründe göstermedin bin düşmana bir gün.
Sen bir büyük milletin savaşa girdiği gün,
Başına yüz milletin birden üştüğü yersin!

Sen savaşa girince mızrakla, okla, yayla.
Karşına çıktı düşman çelikten bir alayla.
Sen topun donanmayla, tüfeğin bataryayla,
Neferin ordularla boy ölçtüğü yersin!

Nice tüysüz yiğitler yılmadı cenk devinden,
Koştu senin koynundan çıkar çıkmaz evinden.
Sen onların açtığı bayrağın alevinden,
Kaç bayrağın tutuşup yere düştüğü yersin!

Toprağından fazladır sende yatan adamlar,
Irmağın kanla çağlar, yağmurun kanla damlar.
O cenkten armağandır sana kızıl akşamlar,
Sen silahın inançla son sövüştüğü yersin!

Bir destana benziyor senin bugünkü halin.
Okurken duyuyorum sesini ihtilalin.
Övün ey çanakkale, ki sen mustafa kemal’in,
Yüz milletle yüz yüze ilk görüştüğü yersin!

Faruk Nafiz Çamlıbel

—-

ÇANAKKALE ŞEHİTLERİ

Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin
Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin.
Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer,
O ne müthiş tipidir, savrulur enkazı beşer.

Boşanır sırtlara, vadilere, sağnak sağnak.
Kafa göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el ayak
Vurulup, tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,
Bir hilal uğruna yarap ne güneşler batıyor.

Ey bu topraklar için toprağa düşmüş asker
Gökten ecdat inerek öpse o pak alnı değer.
Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?
Gömelim gel seni tarihe desem sığmazsın.

Mehmet Akif ERSOY

—-

BİR YOLCUYA
Dur yolcu! bilmeden gelip bastığın
Bu toprak, bir devrin battığı yerdir.
Eğil de kulak ver, bu sessiz yığın
Bir vatan kalbinin attığı yerdir.

Bu ıssız, gölgesiz yolun sonunda
Gördüğün bu tümsek, Anadolu’nda
İstiklal uğrunda, namus yolunda
Can veren Mehmet’in yattığı yerdir.

Bu tümsek, koparken büyük zelzele,
Son vatan parçası geçerken ele,
Mehmed’in düşmanı boğduğu sele
Mübarek kanının akıttığı yerdir.

Düşün ki, haşr olan kan, kemik eti
Yaptığı bu tümsek, amansız çetin
Bir harbin sonunda bütün milletin
Hürriyet zevkini tattığı yerdir.

Necmettin Halil ONAN

—-

Çanakkale

Gün geçmiş,yıl geçmiş ne yazar.
Her karış torağında bin,şehit bir mezar.
Yeryüzünde yaşadıkça,tek dişi canavar.
Türk milleti aynı destanı yine yazar.

Sen rahat uyu ey şanlı şehit.
Gölgesinde gölgelen al bayrağın.
Hangi kem göz sana edebilir nazar.
Türk milleti aynı destanı yine yazar.

Yedi cihana yeter yazdığın destan.
Gök kubbe ay,yıldız sana verir selam.
Çanakkaleyi düşmana yaptınya mezar.
Türk milleti aynı destanı yine yazar.

Dünya döndükçe Çanakkale yine geçilmez.
Kanınla suladın toprağı hangi canlı seni bilmez.
Sen yazdın cihana şanlı tarihi artık kim bozar.
Türk milleti aynı destanı yine yazar.

Şefik Aydemir

—-

Zafer Türküsü

Yaşamaz ölümü göze almayan,
Zafer, göz yummadan koşana gider.
Bayrağa kanının alı çalmayan,
Gözyaşı boşana boşana gider!

Kazanmak istersen sen de zaferi,
Gürleyen sesinle doldur gökleri,
Zafer dedikleri kahraman peri,
Susandan kaçar da coşana gider.

Bu yolda herkes bir, ey delikanlı,
Diriler şerefli, ölüler şanlı!
Yurt için dövüşen başı dumanlı,
Her zaman bu şandan, o şana gider.

Faruk Nafiz ÇAMLIBEL

—-

Çanakkalede otuzbin şehit

Çanakkalede otuzbin şehit,
Hepsi bir birbirinden yiğit,
Bundan sonrasını tarihler yazar,
Çanakkale de analar ağlar.

Derdim derdim garip halim,
Kanı içmiş dağlar sanki düşmanım,
Ne analar ne bacılar,
Çanakkalede zaferler yatar.

Düşman pusu atmış çanakkale yollarına,
Yol vermiyor dağlar nice yiğit aslanlara,
Yol vermesen küserim yara,
Deli gönlüm gitmek ister şanıyla.

Mermiler yağıyordu yağmur gibi yiğitlerimizin üstüne,
Ay yıldızlı bir bayrak dalgalanıyordu gök yüzünde,
Mekanınız cennet olsun ebediyetde,
Çanakkalede şehitler yatar diz dize.

Haydar Turan

—-

18 Mart Çanakkale

Bulutlar sarmıştı her yanı,
Kapkara bir geceydi,
Yağmur,bardaktan boşalırcasına,
Sağnak gibi yağıyordu,
Yedi düvelin gemilerinden yükselen,
Top,tüfek sesleri,
Her yanı inletiyordu,
Mustafa Kemalin askerleri,
Aslanlar gibi dövüşüyordu,
Ve Çanakkale kahramanca,
Düşmana selam veriyordu,

Kükrüyordu tepeden,
Mustafa Kemal,
Vatanıma ayak basacaksa düşman,
Yaşamanın ne gereği var,
En son nefer ölünceye kadar,
Dövüşeceksiniz aslanlar,
Görecek bütün dünya,
Ne aslanlar doğururmuş,
Emineler,Hatçeler,Ayşeler,Fatmalar.

Ali Osman Yılmaz

—-

Çanakkale Destan ,Çanakkale İnsan

I
Hangi çılgın bu savaşın kurduysa kurgusunu;
Düşünmeliydi yok oluşun kaçınılmaz sonucunu.
Kolay değil inip gemilerden çıkmak tepeleri
Kim gelirse bir daha; çok ağır öder bedelini…

Bir şafaktan kalma sarı saçlı çocuklar;
Şimdi yatıyor Anzak Koyu’nun mavi sularında,
Tarih nasıl yazılırmış öğrendiler;
Çanakkale topraklarında…
Yenilmiş; başları önde dönerken ülkelerine;
Ulus olma bilincini verdik;
Katık etsinler diye geleceklerine…

Denizin üstünden düşman geldiler;
Öldüler, toprağın altından dost gittiler…
Çanakkale Destan! Çanakkale İnsan!

II
Savaşta düşman, barışta dost olduk,
Anıtlar diktik, bayrak çektik; selama durduk…
Haber saldık: Söz verdik ölenlerin analarına,
“Ağlamayın! Silin göz yaşlarınızı,
Onlar sonsuza dek bizimle kalacaklar,
Mehmetçik ile yan yana yatacaklar,
Çocuklarınız-çocuklarımız;
Çanakkale topraklarında uyuyacaklar…”

O günden, bu güne kalan sarı saçlı çocuklar!
Bir daha gelirseniz denizlerimize:
Dost gelin! Getirin sevginizi gemilerinizle,
Biz yine orada olacağız kır çiçekleri ellerimizde…

Denizin üstünden düşman geldiler;
Öldüler, toprağın altından dost gittiler…
Çanakkale Destan! Çanakkale İnsan!
Toprak: Vatan! Altında yatan; Ölümsüz Atam!

Tevfik Yalçın

—-

Çanakkale Şehit’lerin Kucağı

Çanakkale şehitlerin kucağı,
Hak yoluna şehadetin ocağı,
Cennet bahçesinin tatlı sıcağı,
Çanakkale kan kaynıyor toprağın.

Çanakkale düşmanını boğuyor,
Mehmet’lerim size Hilal doğuyor,
Farkedermi dense hava soğuyor,
Çanakkale kan kokuyor toprağın.

Yetmişinde Veli dayı tığ gibi,
Yüklenince düşmanlara çığ gibi,
Boyladılar boğazların sığ dibi,
Yutuverdi Çanakkale boğazı.

Nusret gemi mayınları döşerken,
Alabora oldu düşman şişerken,
Ve Türk adını tarihe düşerken,
Düşman soluğunu romada aldı.

Ümüt Güngör

—-

Çanakkale Gelibolu

Çanakkale Gelibolu,
Şehit dolu sağı solu,
Dört kıtaya nam salmıştır,
Türkün yiğit öncü kolu.

Çanakkale Çanakkale,
Şanla Dolu Çanakkale,
Bütün Dünya’ ya nam Saldın,
Atatürk’le Çanakkale.

Toprağında kan bulursun,
Gezip görüp can bulursun,
Dört dünyaya nam saldılar,
Şehit gazi selam olsun.

Anlatmaya dil çaresiz,
Aşk olurmu hiç yaresiz,
Dünyaya meydan okunan,
Conk dururmu hiç paresiz.

Anafarta ayaklandı,
Kapıları dayaklandı,
Şaşa kaldı koca dünya,
Şehit gazi ayaklandı.

Ümüt Güngör

—-

Yer Çanakkale

Türklüğün toprağı “ vatan “ diyerek
Al kanı döktüğü yer ÇANAKKALE.
Mehmet’in ölmeyi şeref bilerek
Toprağa düştüğü yer ÇANAKKALE.

Denizler yol vermez her nidasıyla
Gökler tutulmuştu cenk havasıyla
Bulutlar ağlarken ölüm yasıyla
Tarihin güldüğü yer ÇANAKKALE.

Dağlar secde etti her şehidime
Analar yanardı mert yiğidime
Gemiler inerken suyun dibine
Bayrağın sevdiği yer ÇANAKKALE.

Ölmeyi emreder eşsiz komutan
“Geçilmez” diyordu bu yüce vatan
Türk’ün yardımcısı Ulu Yaradan
Alemin bildiği yer ÇANAKKALE.

Turan Işık

—-

BİRLİK

CEHENNEM OLSA GELEN, GÖĞSÜMÜZDE SÖNDÜRÜRÜZ,
BU YOL Kİ HAK YOLUDUR, DÖNME BİLMEYİZ YÜRÜRÜZ,

DÜŞER Mİ TEK TAŞI SANDIN HARİMİ NAMUSUN,
MEĞER Kİ HARBE GİDEN SON NEFER ŞEHİT OLSUN.

ŞU KARŞIMIZDAKİ MAHŞER KUDURSA, ÇILDIRSA,
DENİZLER ORDU, BULUTLAR DONANMA YAĞDIRSA,

BU ALTIMIZDAKİ YERDEN BÜTÜN YANARDAĞLAR
TAŞIP DA KAPLASA ÂFAKI BİR KIZIL SARAR.

DEĞİL Mİ CEPHEMİZİN SİNESİNDE İMAN BİR,
SEVİNME BİR, ACI BİR, GAYE AYNI, VİCDAN BİR,

DEĞİL Mİ ORTADA BİR SİNE ÇARPIYOR, YILMAZ,
CİHAN YIKILSA EMİN OL BU CEPHE SARSILMAZ.

M. Akif ERSOY

—-

ÇANAKKALE

Uzaklarda bir ada var,
Halkına derler İngiliz,
Hem medeni, hem canavar,
Fendinden emin değiliz.

Doğrulukta Rus Kazağı,
Onun yanında sofudur.
Topu tutar dört bucağı
Denizlerin Moskofu’dur.

Budur en gizli emeli:
Müslümanlar uyanmasın!
Uçtan uca İslam ili
Kendine arpalık kalsın..

Allah dedi: “Kabul olsun”.
Ümmetimin bedduası,
Dağılsın ordusu Rus’un,
İngilizlerin donanması..

Türk dedi: “Demek yaradan
Kurtarmayı ister bizden;
Karaları Kızıl Rus’tan,
Denizleri İngiliz’den…

Türk köyünden kalktı geldi.
Hazırladı siperine…
Bu geliş ok gibi deldi,
İngiliz’in ciğerini.

Moskof dedi İngiliz’e:
“Çanakkale aşılmalı;
Kızıl, Kara, Akdeniz’e
Hakimiz, anlaşılmalı…”

İngiliz, Fransalı’yı,
Aldı beyaz kotrasına…
Tutmuşum sandı yalıyı,
Geldi Boğaz sefasına…

Beş Mart’ta iki donanma,
Kal’amıza saldırdılar…
Toplarımız coşkun suya,
Zırhlıları daldırdılar…

İngilizler korktu kaçtı,
Rus ümidi kesti artık;
Anarşistler bayrak açtı,
Rus ilinde düştü Çarlık…

Çok geçmeden birdenbire,
Parçalandı Rus ülkesi,
Sevinçle düştü tekbire,
Elli milyon Türk’ün sesi…

Ancak “Turan” hayal değil.
Hakikata döndü bugün…
Türk bilecek yalnız bir dil,
Bizim için bu düğün…

Çanakkale dört devlete,
Galebeye sen çevirdin!
Çar kölesi yüz millete,
İstiklali sen getirdin!

Senden ötürü bilsen daha,
Kurtulacak nice ülke…
Ne Afrika, ne Asya’da,
Kalmayacak müstemleke…

Çünki nasıl karalarda,
Artık yoksa Rus zorbası;
Gezemeyecek deryalarda,
İngiliz’in donanması…

ZİYA GÖKALP

—-

OLSAYDIM

O atlardan tekinin binicisi olsaydım
Düşmana çalardım, basardım kılıcı
O atlardan tekinin sürücüsü olsaydım
Düşmana kan kusturur, bildirirdim acıyı
Atlılar, giden atlılara katıldılar
Atlılara katıldılar giden atlılar
Nal seslerinde dünya titrer gibi
Çanakkale ufkuna aktılar, aktılar.

O atlardan tekinin binicisi olsaydım
Düşmana kan kusturur, bildirirdim acıyı
O atlardan tekinin sürücüsü olsaydım
Yok sayardım sancılı dünyayı
Akından akına ben de koşardım
Düşman tek tek düştükçe
Yerimde duramaz oynayıp coşardım
O atlardan tekinin binicisi olsaydım!

Atlılar, giden atlılara katıldılar
Atlılara katıldılar giden atlılar
Gördükçe kıskandım, tutamadım
Atlılara katıldılar giden atlılar
Atlılar, giden atlılara katıldılar
Nal seslerinde dünya titrer gibi
Çanakkale ufkuna aktılar, aktılar…

Oyhan Hasan BILDIRKİ

—-

Çanakkale

“Söyle Arkadaşım” dedi Anadolulu Mehmet
yanıbaşındaki Anzak erine
“nereden kopup gelmişsin,
neden çökmüş bu mahsunluk üzerine?”

“DÜNYANIN ÖBÜR UCUNDAN” dedi gencecik Anzak
“Öyle yazmışlar mezar taşıma.
doğduğum yerler öylesine uzak,
örtündüğüm topraksa gurbet bana.”
Dert edinme arkadaşım”dedi Mehmet
“değil mi ki bizlerle birleşti kaderin,
değil mi ki yurdumuzun koynundasın ilelebet,
sende artık bizdensin,
sende bencileyin bir Mehmet”

Çanakkale’de toprağının
üstü cennet altı mezar
kavga bitmiş mezarlarda
kaynaş olmuş yiten canlar.

“ya sen dedi Mehmet
oyun çağındaki İngiliz erine,
“yaşın ne senin kardeş
böylesine erken buralarda işin ne?”
“yaşım sonsuza dek onbeş”
dedi ufak tefek İngiliz eri.
“köyümde askercilik oynar
coştururdum trampetimle bizimkileri
derken kendimi cephede buldum
oyun muydu, gerçek miydi anlamadan,
bir sahici kurşunla vuruldum.
Sustu boynumdaki trampet,
son verildi böylece oyundan bozma işime
Gelibolu’da bana da bir mezar kazıldı
mezar taşıma “ON BEŞİNDE TRAMPETÇİ” yazıldı.
Öyküm de künyem de bundan ibaret.

Yağmur yağıyordu usul usul toprağa
gözyaşları düşerek üstüne sanki
damla damla ağlıyordu uzaktan uzağa
sahibini yitiren bir trampet.

“ya sizler” dedi Mehmet
dünyanın dört kıtasından
mezarlar dolusu erlere,
“hangi rüzgar savurdu sizleri
bu bilmediğiniz yerlere”

kimi İngilizdi, kimi İskoç
kimi Fransızdı, kimi Senegalli
kimi Hintli kimi Nepalli
kimi Avustralya’dan kimi yeni Zelanda’dan Anzak
gemiler dolusu asker
her biri niye geldiğinden habersiz
Gelibolu’nun oya gibi koylarından şizarak
tırmanmışlardı dağa bayıra
siper siper yara gibi yarılan toprak
mezar olmuştu savaş ardından onlara.
Kiminin BURADA YATTIĞI SANILIR
Kiminin ADI BİLİNSE DE MEZARI BİLİNMEZ
kiminin de mezar taşında
on altı on yedi on sekiz yaşında
EBEDİ İSTİRAHATE ÇEKİLDİĞİ yazılı.
Çanakkale topraklarında,
her birinin erken biten yaşam öyküsü
eski yazıtlar gibi taşlara böyle kazılı.
“Anlamaz mıyım” dedi “halinizden kardeşler”
adına yazılı taşı bile olmayan asker
Anadolulu Mehmet
“ben de yüzyıllarca yaban ellerde
neyin uğruna bilmeden can vermişim
kendi yurdum uğruna can vermenin tadına
ilk kez Çanakkale’de ermişim.
Uğrunda can verdikçe vatandı ancak
ekip biçtiğim padişah mülkü toprak
değil mi ki sizler alamasanız bile
bu topraklar almış sizi sizleri basmış bağrına
sizlere de vatan sayılır artık Çanakkale.

Çanakkale’de toprağının
üstü cennet altı mezar
kavga bitmiş mezarlarda
kaynaş olmuş yiten canlar.

Bir garip savaştı Çanakkale savaşı
kızıştıkça kızgınlığı dindiren
ara verildikçe ateşe
düşmanı kardeşe
döndüren bir savaştı.
Kıyasıya bir savaştı
ama saygı üreten bir savaş
yaklaştıkça birbirine
karşılıklı siperler
gönüller de yakınlaştı
düştükçe vuruşanlar toprağa
dostlar gibi kaynaştı.

Savaş bitti.
Ölenler kaldı sağlar gitti
köylü köyune döndü evli evine
kır çiçekleri geldiler akın akın
çekilen askerlerin yerine
yaban gülleri, dağ laleleri, papatyalar,
kilim kilim yayıldılar toprağa.
Siper siper
toprağın savaş yaralarını örttüler
koyunlar koruganları yuva yaptı kendine
kuşlar döndü gökyüzüne kurşunların yerine.
Çiçeğiyle yemişiyle yeşiliyle
silah yerine saban tutan elleriyle
geri aldı savaş alanlarını doğa
can geldi toprağa silindikçe kan izleri.
Yeryüzünde cennet oldu öylece
o cehennem savaş yeri
şimdi Çanakkale Gelibolu
bahçe bahçe, ülke ülke
mezar dolu.

Üstü cennet altı mezar
Çanakkale toprağının
kavga bitmiş mezarlarda
kaynaş olmuş yiten canlar.

Huzur içinde uyusun
vuruştukları toprakta
kavgadan kinden uzakta
yanyan dostça yatanlar.

* Şiirde büyük harflerle yazılmış sözler, Gelibolu yarımadasındaki İngiliz ve Anzak mezar taşlarından alınmıştır.

Bülent Ecevit

——————————–

Çanakkale Şehidlerine

Şu Boğaz Harbi nedir? Var mı ki dünyada eşi?
En kesif orduların yükleniyor dördü beşi,

– Tepeden yol bularak geçmek için Marmara’ya
Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya,

Ne hayasızca tehaşşüd ki ufuklar kapalı!
Nerde-gösterdiği vahşetle “bu: bir Avrupalı”

Dedirir-yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi
Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yahut kafesi!

Eski Dünya, Yeni Dünya bütün akvam-ı beşer
Kaynıyor kum gibi, tufan gibi, mahşer mahşer.

Yedi iklimi cihanın duruyor karşında,
Osrtralya’yla beraber bakıyorsun; Kanada!

Çehreler başka, lisanlar, deriler rengarenk.
Sade bir hadise var ortada : Vahşetler denk.

Kimi Hindu, kimi Yamyam, kimi bilmem ne bela…
Hani tauna da zuldür bu rezil istila…

Ah o yirminci asır yok mu, o mahluk-i asil,
Ne kadar gözdesi mevcut ise hakkiyle sefil,

Kustu Mehmetçiğin aylarca durup karşısına;
Döktü karnındaki esrarı! hayasızcasına,

Maske yırtılmasa hali bize affetti o yüz…
Medeniyet denilen kahbe, hakikat yüzsüz.

Sonra mel’undaki tahribe müvekkel esbab,
Öyle müthiş ki: Eder her biri bir mülkü harab.

Öteden saikalar parçalıyor afakı;
Beriden zelzeleler kaldırıyor a’makı;

Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin;
Sönüyor göğsünün üstünde o aslan neferin.

Yerin altında cehennem gibi binlerce lağam,
Atılan her lağımın yaktığı: Yüzlerce adam.

Ölüm indirmede gökler, ölü püskürtme de yer
O ne müthiş tipidir: Savrulur enkaaz-ı beşer…

Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak,
Boşanır sırtlara, vadilere, sağnak sağnak.

Saçıyor zırha bürünmüş de o namerd eller,
Yıldırım yaylımı tufanlar, alevden seller.

Veriyor yangını, durmuş da açık sinelere,
Sürü halinde gezerken sayısız tayyare.

Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermiler…
Kahraman o orduyu seyret ki, bu tehdide güler!

Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından;
Alınır kal’a mı göğsündeki kat kat iman?

Hangi kuvvet onu, haşa, edecek kahrına ram?
Çünkü te’sis-i ilahi o metin istihkam.

Sarılır, indirilir mevki’-i müstahkemler,
Beşerin azmini tevkif edemez sun’-i beşer;

Bu göğüslerse Huda’nın ebedi serhaddi;
“O benim sun’-i bediim, onu çiğnetme” dedi.

Asım’ın nesli… diyordum ya… nesilmiş gerçek:
İşte çiğnetmedi namusunu, çiğnetmeyecek.

Şuheda gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar…
O, rukü olmasa, dünyaya eğilmez başlar,

Vurulup tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,
Bir hilal uğruna, ya Rab, ne güneşler batıyor!

Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş, asker!
Gökten ecdad inerek öpse o pak alnı değer.

Ne büyüksün ki, kanın kurtarıyor Tevhid’i…
Bedr’in aslanları ancak, bu kadar şanlı idi.

Sana dar gelmeyecek makber’i kimler kazsın?
“Gömelim gel seni tarihe” desem, sığmazsın.

Herc ü merc ettiğin edvara da yetmez o kitab…
Seni ancak ebediyetler eder istiab.

“Bu, taşındır” diyerek Ka’be’yi diksem başına;
Ruhumun vayhini duysam da geçirsem taşına;

Sonra gök kubbeyi alsam da, rida namıyle;
Kanayan lahdine çeksem bütün ecramıyle;

Mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan;
Yedi kandilli Süreyya’yı uzatsan oradan;

Sen bu avizenin altında, bürünmüş kanına;
Uzanırken, gece mehtabı getirsem yanına,

Türbedarın gibi ta fecre kadar bekletsem;
Gündüzün fecr ile avizeni lebriz etsem;

Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana…
Yine bir şey yapabildim diyemem hatırına.

Sen ki, son ehl-i salibin kırarak savletini,
Şarkın en sevgili sultanını Salahaddin’i,

Kılıç Arslan gibi iclaline ettin hayran…
Sen ki, İslam’ı kuşatmış, boğuyorken hüsran,

O demir çemberi göğsünde kırıp parçaladın;
Sen ki, ruhunla beraber gezer ecramı adın;

Sen ki, a’sara gömülsen taşacaksın… Heyhat,
Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihat…

Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber,
Sana ağuşunu açmış duruyor Peygamber.

Mehmet Akif Ersoy

——————————–

Çanakkale’de Ölüm

Sen ölüm,
Evlerde pissin ama,
Dağlarda iğrençsin.

Sen ölüm,
Birinin adı silinir de,
Adın geçer ancak.

Sen ölüm,
Eli tutmaz olur da, gözü görmez olur da
Tutarsın, görürsün oralarda ancak.

Sen ölüm,
Ülkelerde kötüsün ya
Ülkelerarası daha çirkinsin.

Sen ölüm,
Sayrılıklardan sonra gelirsin peki,
Şu dev gibi, şu dipdiri gençlerle işin nedir?

Fazıl Hüsnü Dağlarca

——————————–

Hey Gidi Çanakkale!.

O gün kana boyandı Çanakkale suları
Bir büyük destan yazdı ceddimin orduları
Mehmetçiğin elinde arsız düşman yuları

Nusret mayın gemisi düşmanı uyutmuştu
Gökte bomba sesleri boğazları tutmuştu

Karadan ve denizden kasırga esiyordu
Yedi düvel bir olup kin, nefret kusuyordu
Bombalar konuşurken vicdanlar susuyordu

Hey gidi Çanakkale kahramanlar otağı
Haçlı yedi silleyi taşırınca bardağı

Gayrete geliyordu melekleri görenler
Vuslata koşuyordu makber gülü derenler
Şehadet şerbetini içiyor alp-erenler

Çanakkale suları tutuşmuş yanıyordu
Peygamber ordusunu tüm cihan tanıyordu.

Ehl-i Salib’in Türk’e tarihi bir kini var
Bu milletin, uğrunda ölecek hak dini var
Yiğit cengaverlerin zafere yemini var

Hakk’a kulak verenler bil ki oyuna gelmez
Mazlumu ağlatanlar iki cihanda gülmez

Gök kubbeden ruhlara yağan kar üşüyordu
Bir nefer cenge girip öbürü düşüyordu
Can, canana varınca mekanı aşıyordu

Çanakkale içinde kadim Aynalı Çarşı
Bu ne çelik irade yedi düvele karşı

Çanakkale bizlere moral olsun, hız olsun
Yolumuzla kesişen uçurumlar düz olsun
Hakk’a giden adımlar yarınlara iz olsun

Yürüyün ufuklara, nefesiniz kalsa da…
Yüreklere gül dikin, hazan vakti solsa da…

Gerisi laf-ı güzaf budur cihad-ı ekber
Melekler hazırlıyor yüce ruhlara makber
Nur aguşunu açmış seni bekler Peygamber

Bundan büyük bir müjde olmaz gayri dünyada
Kurtuluş beratınız sunulacak ukbada

Barut fıçısı gibi patlamaya hazır yer
On binlerce şehide mezar oluyor siper
Fanilikten kurtulup bakileşiyor nefer

Anaların gözyaşı düşmanı boğuyordu
Çanakkale ufkundan bir güneş doğuyordu

M.Nihat MALKOÇ

—-

Çanakkale Destanı

Titredi tüm bedenim toprağında gezerken
Bir unutulmaz destan yazmıştı Çanakkale
Orduyu Cibril Emin bir sıraya dizerken
Gökten inen orduyu sezmişti Çanakkale

Her yiğit bir Hamza’dır Bedir’e denk bir olay
Millet yerinden kalktı, melekler tekmil alay
Bu nusret-i ilahi anlatmak dile kolay
Savaştaki esrarı çözmüştü Çanakkale

Mabedin vatanını ancak onlar alırdı
Ölünecekse eğer yine onlar ölürdü
Milletin sinesinde ismi baki kalırdı
Cennet’ül muallayı gezmişti Çanakkale

Kaderi yazan kalem zaferle nokta koydu
Kurumuş çorak toprak şehit kanına doydu.
Çanakkale geçilmez destanı işte buydu
Düşmanını onurla ezmişti Çanakkale

Kocatepe sırtında çarpınca bir şarapnel
Saatler sukut etti,Gaziyi tuttu bir el
Cennetten esip gelen lahuti kokulu yel
Düşmanın yaptığına kızmıştı Çanakkale

Gönlümün kabesini diktim artık başına
Kur’anı ayet ayet yazdım mezar taşına
Yazılmaz böyle destan rast gelinmez eşine
Zaferi gönüllere kazmıştı Çanakkale

——————————–

Gün o gündü

ne çok eskidi düşler ufak adımlarla
ne çok sonbahar
dündü yüreğimizin bir taka gibi çırpınışı
akan günde aç açık
terleyen avuçlarımızın şarkılarını mırıldandığımız
kavrulan yazı
umursamadığımız kışı
devrimi sevdayı barışı
sözlerimiza bayrak ettiğimiz gündü

ne çok eskidi yeminler ufak yalanlarla
ne çok döneklik
dündü karanlıktan hesap sorduğumuz
kahırlı gecelere boşverip ay ışığında
sorgülanan ömürleri güneşe verdiğimiz
yüreklere kazınan bir sevdaydı bağımsızlık
altıncı filo’nun yüzüne tükürdüğümüz gündü

ne çok eskidi yurtseverlik uzak pazarlarda
ne çok dolar
ne çok hainlik
dündü çanakkale anafartalar
ve o ‘mavi gözlü dev’
sömürgeciye karşı haykırdığımız gün
dündü
dündü
gün o gündü

——————————–

Çanakkale

Bir efsanedir Çanakkale Savaşı,
Kalktı binlerce şehidin naaşı,
Destanlaştı Mehmet oğlu Koca Seyit Onbaşı
Vurdu kardaş,kardaşı…

İnglizler kurdu tuzakları,
Siper ettiler zavallı Anzakları
Düşmanlar Türk’ün gücünden ürktü,
Baş mimarımız Atatürktü

Kahramanca savunduk tepeyi,dağı,bayırı
Destanın adı Anafartalar,Seddülbahir; Conkbayırı
Bayrakları bayrak yapan kandı,Çanakkale’de döktük kanı,
Satmadık hiçbir zaman bu cennet vatanı

Tarihin akışını değiştiren,
Türk’ün şan ve şerefini zirveye eriştiren,
Vatana sevgi duygusunu geliştiren,
İman gücünü bayraklaştıran,
Ve orada savaşanları kutsallaştırıp kahramanlaştıran,
Görkemli bir destandır Çanakkale

Mayın gemimiz Nusred’ti
Yüce Rabbim’e bin şükür bize yardım etti
Şehid oldu binlerce er,
Çanakkale ebedileşen zafer…

Çanakkale 250Bin şehidin kefensiz yattığı,
Türk’ün şanına şan kattığı,
Ve bir devrin battığı yerdir…

Şuheda yetmez sana abide,anıt,
İşte Çanakkale en büyük kanıt..

Reklamlar

Bu Yazıyı Facebook Twitter Sayfanda Paylaş

Yorumlar

“Çanakkale şiirleri” için 9 yanıt

  1. irem

    berbattı boyle muthiş bir destan böyle şiirlerle anlataılmamalıydı

  2. murat

    çanakkaleeeeeeeeeeeee……..

  3. ahmet

    çok kötü yaaa neresi güzel birkaç tanesi güzel onlarda uzun 🙂

  4. 1020

    idare eder

  5. zuleyha

    Olmadı alamadılar Çanakkale’ yi
    Kazandık biz Çanakkale savaşında
    Kim yenmiş ki Türk’ü

  6. fenerbahçe

    amannnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnn

  7. ESMA NUR BİLEN

    cok güzellllllllllllllll şirler

  8. cssa

    cok güzellllllllllllllll şirler

  9. M.Nihat Malkoç

    Hey Gidi Çanakkale adlı şiir bana ait…
    Fakat şiirin altında ismim yok…
    Ya adımı şiirin altına yazın, ya da şiirimi siteden kaldırın…
    Lütfen emeğe saygı…

    M.Nihat MALKOÇ

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir