Atatürkün Özdeyişleri ve Anlamları
Mustafa Kemal Atatürk özdeyişleri açıklamaları ile birlikte bu yazımızda sizlerle olacaktır arkadaşlar. Oldukça fazla sözü olduğu için burada bazılarına yer verdik ve anlamlarını sizlerle paylaşmaya çalıştık.
Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir.
Sanat, bir milletin medeniyet alanında ilerlemesini sağlayan en belli başlı kudrettir. Milletler, teknikte ilerledikleri ölçüde rahatlık ve güven içinde yaşarlar. Sanatsız millet, vatanını dış ve iç tehlikelere karşı korumyamadığı gibi insanca yaşamanın koşullarına da kavuşamaz.
Sanat ve bilim birbirini tamamlar. Bilim, olayların nedenini teorik kurallar halinde ortaya koyar.Sanat ve teknik ise onu hayatın çeşitli alanlarına uygular. Bir vücudun yaşayabilmesi nasıl kana ve kanın dolaştığı damarlara bağlı ise, bir millet de başka milletlerin yardımına gereksinim duymadan yaşayabilmesi için sanat ve sanatın uygulandığı fabrikalar olması gerekir.
Bugün bu teknikten yoksun milletler yaşamak hakkını çoktan yitirmişlerdir. Atatürk bu sözü ile milletimizin sanata ve sanatçıya önem vermesi gerektiği üzerinde durmaktadır.
Yurdumuz karasaban yerine pulluk ya da traktörü, gaz lambası yerine elektriği, kağnı yerine otomobili, toprak yol yerine asfaltı, tahta köprü yerine beton köprüyü ancak tekniğin yardımıyla kullanabilir.
O halde her şeyden önce tekniğe önem vermeli ve bu alanda fedekârlığa katlanmalıyız. Şu gerçeği unutmamalıyız ki, sanatsız bir millet ergeç yaşama gücünü yitirir.
Zafer, “Zafer benimdir!” diyebilenin; muvaffakiyet, “Muvaffak olacağım.” Diye başlayanın ve “Muvaffak oldum.” diyebilenindir.
İçinde bulunduğumuz koşullar, ne denli ağır olursa olsun, bizi korkutmamalıdır. Başarı elde etmek için kararlı olmak ve kendi gücüne güvenmemek gerekir. Bir işi başaracağına inanmak, o işi yarı yarıya bitirmek demektir. İnanmadan başlanılan iş, olumlu sonuçlanmaz. Bu nedenle, bir işi iyi planlayıp kararlılıkla yürütmek gerekir ki ulaşılan sonuç kişiyi mutlu etsin.
Ne mutlu “Türküm” diyene.
Atatürk milliyetçiliği, Türk toplumunun en eski kaynaklarına dek, bütün tarihine uzanmakla birlikte asla bir ırk milliyetçiliği, bir şovenlik değildir. Akıp giden zaman içinde Türk ulusunun, çok eski bir ulus olduğu bilincini uyandırarak ulusal bağları besleyen, geliştiren bir kültür milliyetçiliğidir. Bu milliyetçilikte yurt, Atatürk’ün daha ulusal Kurtuluş Savaşı’na başlarken ulusal antlaşma (Misak-ı Milli) ile sınırları çizilmiş bugünkü Türk yurdudur. O’nun ‘’Ne mutlu Türküm diyene’’ sözü de zaten böyle bir anlama gelir. Kendini Türk bilen, Türk duyan, Türk olmakta övünen ve tarihimize, yurdumuza, ulusumuzun yarınlarına inanan her yurttaşı, Türk kabul eden gerçekçi, insancı bir milliyetçiliktir bu. Amacı da, ulusal sınırlarımız içinde yaşayan Türk halkının kendi öz değerlerini, temel kültürünü, çağdaş uygarlık ilkelerine göre işleyip geliştirmek, onu iç-dış bütün bağlayıcı, engelleyeci öğelerden kurtararak ilerletmek, refaha, mutluluğa, kavuşturmaktır.
– Yurtta sulh cihanda sulh.
Yurtta sulh, cihanda sulh, Türk İnkılâbının bir temel ilkesi, Türk dış politikasının da dayanağıdır. 1961 ve 1982 Anayasalarımızda yer alan, devlet yönetiminde ve her türlü devlet faaliyetlerinde yönlendirici bir nitelik taşıyan, “Yurtta Sulh, Cihanda Sulh,, ilkesi, sadece bir parola değil, aynı zamanda bir üstün hukuk kuralıdır.
“Yurtta Sulh, Cihanda Sulh” ilkesi bir taraftan yurt içinde huzur ve sükûnu, güven içinde yaşamayı, diğer taraftan da milletlerarası barış ve güvenliği hedef tutar, ilke, hem iç politikanın, hem de dış politikanın temel dayanağıdır.
Bu bakımdan “Yurtta Sulh, Cihanda Sulh” ilkesini iç ve dış politika ile birlikte, bir arada incelemek ve değerlendirmek lâzımdır.
“Yurtta Sulh” insanın huzur ve güven içinde, insan kişiliğine yakışır şekilde yaşamasını ifade eder. “Yurtta Sulh” her şeyden önce ülkede, o insanın, insanca yaşamasını, insanlık tıynetinin gereğinin tanınmasını ifade eder.
“Yurtta Sulh” toplum hayatındaki düzeni, vatandaşın devlete güvenini, devletin de ülkede asayiş ve otoriteyi sağlamasını öngörür. Ülkede kanun hâkimiyeti ve hukuk hükümranlığı,”Yurtta Sulh” ilkesinin en tabiî bir sonucudur. “Yurtta Sulh”, Devletin, vatandaşına karşı huzur ve güven içinde yaşama imkânına kavuşması için yükümlülükler de yükler.
Atatürk barış içinde Türk insanını mutlu kılmanın yolunu, Cumhuriyette bulmuştur. Atatürk’e göre, Cumhuriyet, yeni ve sağlam esaslarıyla, Türk milletini emin ve sağlam bir istikbal yoluna koyduğu kadar, asıl fikirlerde ve ruhlarda yarattığı güvenlik itibariyle, büsbütün yeni bir hayatın müjdecisi olmuştur8.
“Cihanda Sulh” ise, milletlerarası barış ve güvenliğin korunmasını ve sağlanmasını, milletlerarası barışın bölünmezliğini, insanlığın da hepsini bir vücut ve her milleti de onun bir uzvu addetmeyi amaç bilir. “Cihanda Sulh” milletlerarası ilişkilerde kuvvete ve kuvvet tehdidine başvurmamayı, milletlerarası uyuşmazlıkların barışçı yollarla çözümlenmesini öngörür.
“Cihanda Sulh” bütün milletleri barış içinde, refaha, saadete ve daha ileri uygarlık çağına yöneltmeyi ifade eder.
“Yurtta Sulh, Cihanda Sulh”, ilkesinin temelinde yatan, insan sevgisi ve insanlık anlayışıdır.
– Egemenlik kayıtsız şartsız ulusundur.
Türkiye devletinin yapısının ruhu millî egemenliktir. Milletin kayıtsız şartsız egemenliğidir.
Toplumda en yüksek hürriyetin, en yüksek eşitlik ve adaletin sağlanması, istikrarı ve korunması ancak ve ancak tam ve kesin anlamıyla millî egemenliği sağlamış bulunması ile devamlılık kazanır. Bundan dolayı; hürriyetin de, eşitliğin de, adaletin de dayanak noktası millî egemenliktir.
Askeri zaferlerimizle mağrur olmayalım. Yeni bilim ve iktisat zaferlerine hazırlanalım.
Bir ülkenin düşmanlarına karşı elde ettiği askeri zaferler, o ülkenin geleceğini garanti altına alma açısından çok büyük önem taşır. Ancak askeri alanda elde edilen bir başarı, o ülkenin yaşaması ve ileri gitmesi için yeterli değildir. Askeri başarı. bilim ve ekonomi alanlarındaki çalışmalarla desteklenemezse değerini yitirir. Bu yüzden bilimde ileri gitmiş, ekonomik alanda kendimize yetecek kadar güçlenmiş olmalıyız. Askeri alanlardaki başarılarımızla öğünmekle yetinirsek, düşmanlarımız ekonomik yönden daha ileriye gidecekleri için, askeri alandaki başarımız, bir süre sonra başarısızlığa dönüşebilir.
Bir şahsın yaşadıkça memnun ve mutlu olması için lazım gelen şey, kendisi için değil, kendisinden sonra gelecekleri için çalışmaktır.
Gelecek kuşaklar için yararlı bir iş başarmış olmak, insanı mutlu eder. Kenefi mutluluğunu başkalarının mutluluğunda görebilenler, belli bir kültürel olgunluğa ulaşmış kişilerdir, insan, sadece içinde yaşadığı dönemi değil, gelecekte olabilecekten de düşünerek hareket etmelidir. Bir toplumdaki ilerleme, yarını görebilen ve bu yolda kişisel çıkarlarından özveride bulunan kişiler sayesinde olur.
Bir toplulukta hak sahibi olmak, herkesin bir iş görmesi esasına dayanacaktır.
Toplu halde yaşamanın insana yüklediği kimi sorumluluklar vardır. Toplumda herkes, üzerine düşen gör omdadır. Hiçbir iş yapmadan hak iddia etmek, dürüst bir davranış değildir. Herkes, topluma yararlı olduğu ölçüde, söz söyleme hakkına sahiptir.
Büyük işler, mühim teşebbüsler, ancak ortak çalışma ile temin edilebilir.
İnsan, büyük işleri tek başına yapamaz. Bu tür işleri başarmak için işbirliği yapmak gerekir. Yardımlaşılarak yapılan işler, hem kolay olur, hem de çabuk biter.
Fikirler, cebir ve şiddetle, top ve tüfekle asla öldürülemez.
İnsan, serbestçe düşünebilmeli, düşündüğünü söyleyebilmelidir, İnsanlar, bu özgürlükten hiçbir zaman yoksun bırakılmamalıdır. İnsanın düşünmesini, şiddet kullanarak önlemek mümkün değildir. Bu yolla düşünceleri ortadan kaldırmaya çalışmak boşunadır.
Hakikati konuşmaktan korkmayınız.
İnsanlar, gerçekliğine inandıkları şeyleri söylemekten çekinmemelidirler. Gerçekleri söylemek, insanın başına büyük işler de açabilir. Yine de doğru bildiğimiz yoldan şaşmamalıyız. İnsanlık, gerçekleri söylediği için cezalandırılan, acı çeken, ama doğrulardan ödün vermeyen insanların çabalarıyla bugünkü düzeyine ulaşmıştır.
Hayatta en hakikî mürşit ilimdir.
Bilim, olayların nedenini, sonucunu ve etkilerini en doğru biçimde, değişmez gerçekler olarak ortaya koyar. Bilim, kişilere, çevreye göre değişen hükümler vermez. Bilimin ortaya çıkardığı gerçekler, Dünya’nın her yerinde geçerlidir. İnsanlık, bugünkü aşamaya bilim sayesinde ulaşabilmiştir. Bu yüzden bilimin gösterdiği yol, en doğrusudur. Bilim yolundan ayrılmayalım.
Muallimler, yeni nesil sizin eseriniz olacaktır.
Çocuklar, bir ulusun geleceğidir. Onları yetiştiren ve şekil verenler ise öğretmenlerdir. Bu açıdan öğretmenler, yeni nesillerin, dolayısıyla ülkenin geleceğinin mimarıdır. Ülke geleceği açısından bu derece önemli görevi olan öğretmenlere gereken değer verilmelidir.
Bir yanıt yazın